YEŞİL CAMİİ


1413 yılında Çelebi Mehmed döneminde başlanan cami, 1424 yılında Sultan II. Murad zamanında tamamlanan cami, ilk dönem Osmanlı mimarisinin önemli eserleri arasında yer alır.


      Planı ters T şeklinde olup, iç kısmı sekiz bölüme ayrılmıştır. Mihrabın bulunduğu kubbeli kıble eyvanıyla yan eyvanlar, ortadaki üzeri kubbeli esas mekana açılır. Kıble ayvanı orta mekanda dört, yan eyvanlarda bir basamak yükseltilmiştir. Esas mekanın ortasında bir şadırvan yer alır; bunun üzerinde kubbede aydınlık feneri bulunmaktadır. Üst katta ortada hünkar mahfili, bunun iki tarafında saray daireleri, alt katta erkan-ı osmaniyeye ait mahfiller vardır. Cami'nin asıl ünü çini kaplamalarından gelmektedir.




Yeşil Sarayı ya da Camiî İnşaatı Başlıyor
      
        Sultan Mehmet, Rumeli'yi güçlü uç beyleri, sadık komutanları ve dürüst kadılara teslim ederek 1419 da Bursa'da meşhur, şimdi Yeşil Cami denilen, aynı zamanda hükümet konağı olan, bir saray yaptırmaya başladı. Hacı ivaz Paşa, Tebrizli Ali bin Ilyas Ali gibi zamanın en iyi mimarlarını; nakkaş, hakkak (taşı oyarak nakışlayan) ve sanatkârlarını toplayarak iki kubbeli iki katlı bir inşaat başlattı. Bu büyük binanın içine havuz, divan odaları, sultan mahfili, beylerbeyilerin odalarını koydurdu. Selçuklu mimarisinin devamı olduğu gözlenen; ancak "Osmanlı mimarisi" denecek şekilde karakteristik özellikler gösteren bir saray yükseliyordu.

      Bursa'nın dokuz bine düşen nüfusu tekrar artmaya başlamış, iki üç yılda onbeş bini geçmişti.Ulu Cami'nin yapıldığı zamanki heyecan, Yeşil Cami inşaatında da yaşandı. Bursa'lılar bu yükselen yeni abideyi görmeye gidiyorlardı. Cümle kapısının, kemerlerinin, kilit taşının konulmasındaki hendese ve uygulama herkesin aklını durdurmuştu. Her abidenin kapı, kemer zıvanası ikili olduğu halde, Yeşil Cami'ninki üç zıvanalı yapılıyordu. Bu uygulama sonra Fatih Camiî ve Topkapı sarayında da tatbik edildi. Mutlaka yerinde görmelisiniz. Yeşil caminin mimarisi, kemerleri, kubbelerinin üzerindeki fenerlikleri, taç kapısını ve kapının kilit taşını ne anlatanın anlatabileceğini ne de dinleyenin anlayabileceğini söyleyebilirim. Sonunda gidip yerinde görürler, gördükten sonra da sihirle yapılmış gibi olan bu eseri hayretler içinde, tekrar birbirlerine gösterirlerdi.




"Marmar" Adası'nın Aktaşları..


      Cümle kapısının kabası bitince, Kostantinapolün saray ve mabetlerinde kullanılan aktaş; yani mermerler, Marmar Adası'ndan getirilerek avluya indirildi. Rumlar, aktaşa marmar derlerdi. Türkler, o beyaz taşlara mermer dediler. Adaya; hatta adanın bulunduğu denize: Marmar, zamanla Marmara denildi. Bu mermerlerle kuzey cephesi bir gelin gibi apak örtülüyordu. Yeşil Cami'nin avlusu mermer şantiyesine dönmüştü. Onlarca kalfa, çırak, amele mütemadiyen çalışıyorlardı. Girişi, derinlik sağlayacak şekilde yüksek tutup mukarnas ya da sanat tarihçilerinin istalaktit dedikleri geometrinin sanatta kullanılan şekliyle, ana girişten iki metre ötedeki kapının kemerine indiriyorlardı. Nişlere çiniden yapılmış küçük sepetçikler koyuyorlardı. Kapının iki yanındaki mihrapçıklarda şimdi kimselerin okuyamadığı kitabelerde mimarının Hacı İvaz Paşa olduğu yazılıdır.

       Bursa'da mermer ile yapılan ilk abide oluyordu bu. Ancak mermeri de; harika hat sanatları ve Bursa'ya has çiçek motifleriyle, kemerleriyle öyle farklı yaptılar ki, önceki abidelerde kullanılan taş işçiliğinden çok farklı yeni bir güzellik ortaya koydular. Girişin iki yanına merdane gibi yuvarlak sütun yerleştirdiler. Çevresine de, kâğıda yazılmış olsa bile nefis bir hat sanatı olarak kabul edilecek; biri sülüs, biri kufi iki yazı yazdılar. Nakkaş ve hakkaklar; önce, kesilmiş mermer parçalarına ayet ya da hadisi yazıp sonra çeşitli boydaki keskilerle binlerce küçük darbeyle tam bir dantel nakısı gibi işlediler harfleri.
Ayrıca Bursa'da olan çiçeklerin, sarmaşıkların, dal ve yaprakların suretlerini iki sıra olarak hâk etmişlerdi.Aynı itinayla pencereleri ve bütün cepheyi tam üç yılda tamamladılar. Sultan Mehemmed Çelebi, ak mermerleri erişebilmesi güç bir sabır ve yüksek sanatla işleyen ustalara otuz bin altın verdi, onlara hediyelerle iltifat etti. 



       Emir Sultan, Molla Fenarî gibi âlimler; yazıları, zamanın ihtiyaçlarına cevap veren konulardan seçti. Üç yıl boyunca gözlerinin, kollarının var gücünü harcayarak, kapıyı kuşatan mermerleri çiçek ve sözlerle süsleyen usta, Ali Bin İlyas Ali, şu sözleri oymuştu; "Sultanların sözü, sözlerin sultanıdır; bilhassa Hz. Peygamber'in sözü. Dedi ki: 'Aç müminleri doyuranı, Allah kıyamet gününde cennet meyveleriyle doyurur. Susuz müminleri sulayam, Allah kıyamet gününde cennet ırmakları ile sular."

       Sol tarafta ise; "Hesaba çekilmezden evvel hesabınızı yapın" "İnsanoğlu öldüğü zaman dünyadan ilişiği kesilir; ancak üç zümrenin kesilmez: Sadakayı cariye vakıf bırakan, insanların faydalanacağı ilim bırakan, hayırlı evlad bırakan" "Cömertlik imandandır, iman cennettedir." Kufi yazı da ise: "Hayra sebep olan onu işlemiş gibidir." hadisleri yazılmıştı.

      Ana kapıdan içeri girince yanlarda, tavanda ve duvardaki firuze yeşil çinilerin içinde alan kakmalı desenler vardır. Çiniyle nefis kufi ve sülüs hatiar yazılmış. Çeşitli renklerdeki desenlerle bezenerek yapılmış bu süslemeler görenleri hayran bırakıyordu. Aynı şekilde hünkâr mahfili ve iki müezzin mahfilleri de altın kakmalı yeşil çinilerden yapılmıştı. Her noktasına böyle ince süsleme sanatları ve güzel yazıların nasıl işlendiğini insanlar birbirlerine heyecanla gösterip anlatıyorlardı.


Döner Taş     
       Yeşil Cami'yi iki büyük kubbeli olarak inşa ettiler. İki kubbeyi birleştirmek için mimar Hacı İvaz Paşa çok çalıştı; çok hesaplar ve denemeler yaptı. Sonunda mihrap ve minberin olduğu cami bölmesine dört basamakla çıkılan merdivenin tam üstüne denk gelen yere, iki kubbe kemerinin kilit taşını büyük bir mühendislik maharetiyle yerleştirdi. Bu kemeri sağ ve solda istalaktitli iki ayakla zemine oturttu. Bu ayaklara; binanın temel kaymasını, zelzelelerden gördüğü zarar ve derecesini anlamak için döner merdane şeklinde bir taş koydu. Sonra "Dönertaş" denen bu ilginç usûl pekçok Osmanlı yapımı abide eserde kullanıldı. Yeşil Cami'deki bu taş, hâlâ yerinde durmaktadır; fakat zor dönüyor.

       Mihrabı; zamanın dahi çinicisi Mecnun Mehmet, sanat maharetinin en olgun şekliyle, çok itinalı yapıyordu. Bitince; gerçekten de, görenlerde tek parça bir çini kanaati uyandıran; rengârenk çiçek rozetlerle, ayetlerle süslü ve bezemeli bir mihrap oldu. Istalaktitleri; çevresinde Fetih Suresi'yle, bakanların önünden ayrılamadıkları, seyrine doyulmayan bir sanat eseri olmuştu. Büyük kubbenin dört köşesindeki istalaktitlerin çini desenleri ve çiçek tarzı, mihrabın benzeridir. Çinilerde kullanılan Firuze mavimsi yeşile (zamanla Osmanlı' ların çok kullandıkları bir renk oldu.) Fransızlar, Türk rengi anlamında, "Turkuaz" dediler. Şimdi duvarlarda görülen Amme Suresi'nin yazıldığı yuvarlak hat yazılarını, 1800'lü yıllarda Bursa'da valilik yapan Ahmet Vefık Paşa'mn bizzat kendisi tertip etmişti. Yazının içinde, tertip ettiğinin ibaresi hâlâ var. Müezzin mahfili ve karşılıklı odacıkların çinilerinde "Dağlar devrilse, gök çatlasa, cihanda bu abidenin bir misli yapılamaz." mânâsında bir kitabe yazılıdır.

     Sağ ve sol tarafta simetrik şekilde iki geniş oda yapıldı. Bu odalar o yıllar, sancaklardan gelenlerin meselelerinin görüşüldüğü bölümler olarak, sonraki asırlarda mahkeme salonu olarak kullanıldı. Doğudaki oda Anadolu Beylerbeyliği'nden gelenler için, batıdaki oda da Rumeli Beylerbeyliği'nden gelenler için kullanılıyordu. Üst katta bulunan çok sayıdaki iç içe odalar da Sultanın hususi görüşmeleri ve istirahati için yapıldı. Sultan Mehmet kıvrımlı merdivenlerden çıkar, üst katta dinlenir ve misafir kabul ederdi. Yeşil'de olduğu günler, yandaki imaretten "Sultanî" denen yemekler gelirdi. 


Sultaniye Medresesi
     Yeşil saray ve Camiinden sonra batısına medrese, doğusuna imaret yapılmaya başlandı. Taş tuğla alaşımıyla; horosan harçlı derzleriyle, geniş iç avlusu ve her kubbe altında ders ve yatak odalarıyla; önde yüksek kubbeli, geniş tek dersliği ve dışta geniş ahşap saçaklarıyla tipik Bursa mimarili muhteşem bir medrese yükseliyordu. İki yılda bitirildi. O bölgede büyük bir külliye ortaya çıkmıştı.

     Buhara'daki Şerda Mir Arap, Şam'daki Emeviye ve Mısır'daki El Ezher Medreseleri'yle kıyas edilecek bir medrese olmuştu. Sultan, medreseye birçok vakıf bağladı. Zeki ve istidadı talabeler imtihanla alınıyordu. Parasız yatılı üniversite olan Yeşil'deki bu medrese, yüzyıllarca "Sultaniye medresesi" adıyla şöhret buldu. İleride isimlerini anacağım büyük şeyhülislâmların çoğu, hoca veya talebe olarak bu medreseden geçeceklerdi.

     İslâm memlekederindeki "en iyi medresenin adresi" zamanla Fatih Sultan'ın Fatih Camiî'ndeki ve şimdiki İstanbul Üniversitesi'nin olduğu yere yaptırdığı medreseye, sonra Kanuni'nin Süleymaniye Medresesi'ne geçse de Sultaniye Medresesi o dönemlerde dahi en iyi medreselerden biri olarak devam etti. Zamanımıza kadar ulaşabilen bu muhteşem eser, "Türk İslâm Eserleri Müzesi" olarak hizmet veriyor. Yeşil cami'nin doğusunda kalan şimdi bile hizmet veren (Kebabçı, Çayevi) gibi yerler Sultan'ın yaptırdığı imarethanelerdir. Yüzyıllarca Sultan'ın hayrına parasız yemek dağıtıldı. Yüzyıllardır Bursa'lılar ya da çevreden gelenler oralarda taburelere oturur; kahve, çay, şerbet içerler ve Bursa Ovası'nı seyrederler. Çelebi Mehmet Yeşil Camiî'ne gelir getirsin diye yakın arkadaşı ve veziri Hacı ivaz paşa'ya 1419-1420 yılında "Sultan Han" adıyla şimdiki İpek Han'ı, bir yıl sonra da Fidan Han'ı yaptırdı. Hâlâ ayaktadırlar.



Dr.Nazım İntepe Bey,
'Dibace' İsimli Eserinden "Yeşi Camii"

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Bursagram

Bursa'nın en kaliteli sosyal içerik platformu.Reklamsız kaliteli içerik ve fotoğrafları ile size sunuyor.Daha fazla içerik takibi için e-bültenimize kayıt olabilir, yazar alımı içinde iletişim bölümünden bizlere ulaşabilirsiniz.

Popüler Yayınlar

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *